By Fatih Kocaibiş
Ukraynalı mülteci Iryna Zarutska (23), Charlotte’ta bir trende tanımadığı 34 yaşındaki Decarlos Brown Jr. tarafından bıçaklanarak öldürüldü. Uzun bir şiddet geçmişi ve tedavi edilmemiş şizofrenisi olan Brown’un saldırısı güvenlik kameralarına yansıdı. Görüntüler internete düşünce olay hızla yayıldı; ancak büyük medya kuruluşlarının uzun süre sessiz kalması tepkilere yol açtı. Elon Musk ve bazı muhafazakâr yorumcuların baskısıyla haber sonunda ulusal gündeme taşındı.
Olay kısa sürede siyasetin merkezine oturdu. Muhafazakârlar, yargı sisteminin fazla yumuşak olduğunu ve Demokrat politikaların suçluları koruduğunu savundu; liberaller ise ruh sağlığı ve barınma sistemlerinin çökmesiyle mahkemelerin bu yükü taşımak zorunda kaldığını öne sürdü. Trump, cinayeti “yasalar ve düzen” kampanyasının sembolü haline getirdi ve kefaletsiz tahliye uygulamalarını hedef alan “Make America Safe Again” (Amerika’yı Yeniden Güvenli Yap) başlıklı kararını bu olay üzerinden savundu. Destekçileri bunun güvenliği geri getirdiğini söylerken, eleştirmenler yoksulluğu ve akıl hastalığını kriminalize ettiğini dile getirdi.
Kuzey Carolina’daki 2026 Senato seçimlerinde de cinayet büyük bir siyasi koz haline geldi. Cumhuriyetçiler olayı Demokrat yönetimin güvenliği sağlayamamasının kanıtı olarak sundu; Demokratlar ise bu trajedinin politik malzeme haline getirildiğini savundu. Medyada ise, bu olayın sınırlı yer bulması George Floyd gibi polis şiddeti vakalarıyla karşılaştırıldı ve “çifte standart” tartışmalarını alevlendirdi.
Sonuçta olay, viral öfkenin artık hem gazeteciliği hem siyaseti yönlendirdiğini gösterdi. Akıl sağlığı ve adalet sistemi gibi temel sorunlar çözülmeden, her iki taraf da bu trajediyi kendi gündemine alet etti. Zarutska cinayeti, Amerika’daki “öfke ekonomisi”nin bir örneği haline geldi—çözümün değil, korkunun siyaseti kazandığı bir döngünün parçası.
