(TURKISH JOURNAL) Ece Yılmaz Günaydın – Sabah gardırobunuzu açıyorsunuz. Elinizin gittiği o sade beyaz gömlek…
Size sadece bir giysi gibi görünebilir.
Oysa gerçekte, binlerce litre suyun, pestisitlerle kirlenmiş toprağın ve düşük ücretlerle çalışan işçilerin ellerinin sessiz hikâyesini taşır.
Yıllarca moda yalnızca “görünüme” dayanıyordu. İnsanlar, kumaşın dokusundan çok mağaza ışıkları altında nasıl göründüğünü konuşurdu.
Ama bugün artık mesele sadece ne giydiğimiz değil — nasıl yaşadığımız. Çünkü gezegen, tüketim hızımıza artık yetişemiyor.
Sürekli değişen trendler, her sezon yenilenen koleksiyonlar, yalnızca birkaç kez giyilip atılan kıyafetler… Bunlar modern dünyanın görünmez yükleri.
Her adımda sürdürülebilirlik önem taşıyor ve modada bu rol artık inkâr edilemez hale geldi.
Sürdürülebilir moda; doğaya, insana ve emeğe saygılı bir üretimi savunur.
Tarlalardan fabrikalara, fabrikalardan gardırobumuza uzanan bu yaklaşım, bize çevreye karşı sorumluluğumuzu, doğal kaynakları koruma gereğini ve gelecek nesillere karşı görevimizi hatırlatır.
Bu felsefede organik malzemeler başroldedir.
Organik pamuk kimyasal gübreler kullanılmadan yetiştirilir.
Tencel™ okaliptüs ağaçlarından elde edilir; suyun geri dönüştürüldüğü kapalı sistemlerde üretilir.
Keten ise düşük su tüketimiyle doğa dostu olmayı sürdürür.
Bir zamanlar “lüks” sayılan şey, artık gezegenin nefes alabilmesi için bir zorunluluk haline geldi.
Çünkü lüks artık gösterişte değil, sorumlulukta.
Sertifikalar bu dönüşümün sessiz tanıklarıdır.
Global Organic Textile Standard (GOTS), Global Recycled Standard (GRS) ve Forest Stewardship Council (FSC) gibi standartlar sadece üretim sürecini belgelemekle kalmaz; bir markanın etik duruşunun da ahlaki bir beyanıdır.
Bu sertifikalar artık moda dünyasında sadece “ne giydiğimizi” değil, “giydiğimiz şeyi nasıl ürettiğimizi” de yanıtlar.
Bir markanın sorumluluk bilincini, insana ve doğaya duyduğu saygıyı görünür kılar; her sertifika, tarzın ötesinde bir etik pusula işlevi görür.
Bugün bir giysinin değeri yalnızca kalitesiyle değil, arkasındaki hikâyeyle ölçülüyor.
Moda artık sadece bir tarz meselesi değil; bir farkındalık, bir duruş, bir sorumluluk çağrısı.
Tüketimi yavaşlatmak, doğanın ritmini dinlemek demektir.
Çünkü gezegen artık “hızlı moda”yı kaldıramıyor.
Belki de artık şu soruyu sormanın zamanı gelmiştir:
Bir sonraki sezonu nasıl giyineceğiz değil…
Bir sonraki nesli nasıl giydireceğiz?


