2.1 C
New York kenti
Pazar, Aralık 7, 2025

Vicdan Diplomasisi: Filistin’i Tanımak

Mutlaka Oku

(TURKISH JOURNAL) – Dr. Özgenur Reyhan Güler – vicdan terazisi uzun süredir şaşmış durumda. Ancak bazen diplomatik sahnede ufak sarsıntılar, küresel adalet duygusunu yeniden tartışmaya açar. İşte Fransa’nın Filistin’i devlet olarak tanıyacağını açıklaması ve ardından Kanada’nın bu adımı takip edeceğini duyurması, böyle bir eşikte duruyor. Eylül ayında yapılması beklenen liderler zirvesi, bu tanımaları küresel düzeyde meşrulaştıracak ve bazı “kritik ülkelerin” katılımıyla yeni bir denge arayışını da beraberinde getirecek gibi görünüyor.

Kanada’nın Diplomatik Tavrı: Trump’a Duyulan Güvensizlik

Kanada’nın bu süreçteki rolü dikkat çekici. Çünkü bu tanıma, sadece Filistin halkına verilen
bir destek değil, aynı zamanda küresel siyasette eski hesapların kapanmadığını da gösteriyor. Donald Trump’ın başkanlığı döneminde Kanada’yı ABD’ye “satın alma” ya da “ilhak etme” gibi tartışmalı ve küçültücü bir tonda dile getirmesi, Ottawa’nın hafızasında iz bıraktı.

Kanada, bu süreçte ABD’nin mutlak hegemonyasına karşı sembolik ama etkili bir duruş
sergiliyor. Her ne kadar Biden yönetimiyle daha makul ilişkiler kursa da, Kanada’nın bu adımı Trump sonrası muhtemel yeni döneme dair bir pozisyon alışı olarak da okunabilir. Çünkü 2024’teki seçimler sonrası Trump yeniden iktidara gelirse, Kanada gibi yakın komşular bile Washington’un politikalarına güvenmeyeceklerini açıkça göstermiş oluyorlar.

Türkiye ve Amerika Arasında Denge Arayışı

Bu süreçte Türkiye’nin pozisyonu ise oldukça stratejik. Türkiye uzun süredir Filistin davasına destek veriyor; ancak aynı zamanda Batı’yla dengeli ilişkiler kurma arayışında. ABD ile zaman zaman gerilimler yaşansa da, Türkiye’nin NATO’daki konumu, bölgesel güç dengeleri ve Orta Doğu’daki jeopolitik ağırlığı, bu tansiyonu daima kontrollü tutuyor. Dolayısıyla Fransa ve Kanada’nın Filistin devletini tanıması, Türkiye için de küresel meşruiyet alanını genişleten bir gelişme olabilir. Yalnız yürümek başka, birlikte yürümek bambaşka.

Peki Fransa Ne Yapıyor? Tarihle Yüzleşme mi, Günah Çıkarma mı?

Gelelim asıl soruya: Fransa neden şimdi Filistin’i tanıyor? Diplomasi elbette çok katmanlı bir oyun. Ancak Fransa gibi geçmişi sömürgecilik, işgal ve soykırımlarla dolu bir ülkenin attığı her “insani” adım, tarihsel bagajıyla birlikte değerlendirilmelidir.
Fransa’nın Cezayir’de yaptığı katliamlar hafızalardaki tazeliğini koruyor. 1945’te Setif ve
Guelma’da başlayan, binlerce sivilin ölümüne neden olan baskılar; 1954-1962 yılları arasında süren ve 1 milyondan fazla Cezayirlinin hayatını kaybettiği bağımsızlık savaşı, Fransa’nın kolonyal geçmişinin kara lekelerinden sadece bazıları. Dahası, Ruanda Soykırımı’nda oynadığı rol ve müdahalede gecikmesi nedeniyle de Fransa’nın parmak izleri tarihsel olarak sorgulanmaya devam ediyor. Hatta eski Cumhurbaşkanı François Mitterrand’ın Ruanda’ya dair “O soykırım değil, iç mesele” türünden yaklaşımı hâlâ uluslararası kamuoyunda tartışılıyor.

Tüm bunlar bir araya geldiğinde, Macron’un Filistin devletini tanıma kararı bir vicdan
muhasebesi gibi de okunabilir. Çünkü Filistin meselesi, bugün dünya vicdanının turnusol
kâğıdı haline gelmiştir. Burada tarafsızlık yoktur; ya adaletin, insan haklarının ve uluslararası hukukun yanındasınız ya da sessizliğin gölgesinde soykırımı izliyorsunuz.
Macron’un politikaları genellikle pragmatik ve popülist çizgiler arasında gidip gelir. Bu adım
da elbette iç siyasette kaybettiği prestiji kazanma, Fransa’yı küresel diplomatik arenada
“vicdanlı süper güç” konumuna yerleştirme çabası olabilir. Ancak yine de bu adım, Filistin
için küresel meşruiyet alanının genişlemesi bakımından önemlidir. Niyet sorgulanabilir, ama
sonuçlar tarih yazabilir.

Yeni Bir Blok mu Oluşuyor?

Fransa, Kanada, İspanya, İrlanda ve diğerlerinin peşi sıra Filistin’i tanıması, sadece İsrail’e
değil, ABD’nin bölgede izlediği siyasete de güçlü bir mesajdır. Bu, “Batı Bloku” içindeki
kırılmaları da gözler önüne seriyor. Avrupa’nın belli başlı ülkeleri, artık ABD çizgisinden
sapma pahasına da olsa kendi ahlaki ve stratejik yönelimlerini belirliyorlar. Bu, ABD’nin
mutlak liderliğine dayanan eski dünyanın çatırdadığını gösteriyor.

Evet, Fransa belki geçmişinin günahlarını tam anlamıyla silemez. Ama bugün Filistin’i
tanımak, sadece politik değil, ahlaki bir adımdır. Bunu gecikmiş bir özür, gecikmiş bir
yüzleşme olarak da okuyabiliriz. Ama asıl önemli olan şu: Dünya artık tek merkezli değil.
Sessizliğin hüküm sürdüğü çağ sona eriyor. Küresel vicdan yeni bir uyanışa hazırlanıyor.
Ve belki de tarihte ilk kez, halkların sesi büyük güçlerin çıkar hesaplarını bastırabilir.

Yazar

- Advertisement -

Daha Fazla

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

- Advertisement -

Son Eklenenler